top of page
Yazarın fotoğrafıTriple A Coffee

Merhaba ve Evet, Yeni Bir Kahve Markası Daha!


Piyasada giderek artan kahve markalarını siz de  bizim gibi gözlemliyorsanız, aklınıza ilk şu soru gelmiş olmalı; "bu pazarda yeni bir markaya daha ihtiyaç var mıydı?" Bu sorunun cevabını aşağıda vermeye çalışacağım ama öncelikle şunu söylemeliyim;  Triple A yeni bir girişim sayılmaz. Zira arkasında, Türkiye'nin nitelikli kahve alanındaki ilk markalarından birisinin kurucusu olmaktan edindiğimiz deneyim ve toplamda 20 yılı aşan bir kahvecilik macerası mevcut. 


Kahve sektörüne adım attığım 2000'lerin başında, bugün çoğuna aşina olduğumuz yerli veya yabancı markaların hiç biri Türkiye'de faaliyette değildi. Türkiye'de bugün anladığımız anlamda bir kahvecilik sektörü de yoktu zaten. En basitinden, günümüzde hemen her büyük şehirde yılda birden fazla kez düzenlenen sektörel fuarlara karşın, eskiden kahveciler pastacılık, ekmekçilik fuarlarının bünyesinde bir kenarda kendine yer bulmaya çalışan cılız bir sektördü. Oyuncuları da, çoğunlukla İtalya'dan kahve ithal eden 3-5 distributör ile, mutfak malzemesi üreten 3-5 paslanmazcı firmadan ibaretti. Ben de zaten kahveye dair ilk tecrübemi 20 yıl kadar önce Dünya'nın öbür ucunda, Kanada'da edindim. Bir takım tesadüfler sonucu çalışmaya başladığım bir kahve evi aslında çalışmak için ilk tercih ettiğim yer değildi, çünkü hemen her Türk vatandaşı gibi kahve bilgim Türk kahvesi ile granül kahve (rahat olalım, Nescafe diyebiliriz bence) arasında sıkışıp kalmıştı. Dönüp baktığımda,

bu kahve evinde çalışma tecrübesinin, bugün sahip olduğum bilgi birikimine katkısının çok az olduğunu samimiyetle söyleyebilirim. Hatta "mağazacılık deneyimi"ni kenara bıkarıp akademik anlamda Kahve açısından bakarsak sıfır bile diyebiliriz. Neden peki? Cevabı çok basit; bu 20 yıl içinde; Kanada gibi kahve tüketiminin ve kültürünün ülkemize göre nisbeten yüksek olduğu bir coğrafya'da dahi, kahve öyle bir gelişim gösterdi, öyle bir dönüşüm geçirdi ki, o zamanki bilgiler, uygulamalar ve teknikler tamamen terk edildi. Hatta o dönemki bilgilerin "yanlış bilinen doğrular" olarak sektörde dolaşımı bile tedavülden kalktı. 


Bu kadar kısa süre içinde yaşanan bu dönüşüm, kahve sektörünün son dönemdeki dinamizmi, insanların bu içeceği yüzyıllardır tükettiği düşünülünce gerçekten akıl almaz geliyor. İşi daha da ilginçleştiren bu dönüşümün hız kaybetmemesi, bilakis giderek daha da hızlanması. Günümüzde Kahve adeta bir teknolojik aygıtmışcasına, neredeyse her yıl bir güncelleme alıyor. Tarladaki üretim sürecinden demlemeye kadar her yıl mutlaka kahve ile ilgili devrim niteliğinde olma iddiası taşıyan bir gelişme duyuyoruz. İşte sanırım bu noktada devreye biz giriyoruz. Biz derken Triple A'i kastetmiyorum sadece, işini dürüstçe yapmaya çalışan, mütevaziliği elden bırakmayan insanlar adına konuşuyorum. Zira diğer bütün sektörlerde olduğu gibi, kahvede de bu gelişmelerin hepsi bilimsel/akademik motivasyonlarla önümüze konan "gelişme"ler değil. Hatta artık çoğu öyle değil. Kapitalizmin daha çok sattırma, aynı ürünü allayıp pullayıp tekrar tekrar sattırma dürtüsü giderek bu "inovasyon"lar içinde önemli bir paya sahip oldu.



Bu durum çoğunlukla kahve alet/ekipmanları için geçerli olsa da, kahvenin kendisi de bu trendden payına düşeni alıyor. Havalı çiftlik isimleriyle süslenmiş, ne amaca hizmet ettiği daha tam olarak bilinmeyen/anlaşılamayan bazı işleme ve fermentasyon yöntemleriyle önümüze konan kahveleri örnek gösterebiliriz. Aynı çiftlikten aynı varyeteye ait ama "sıradan" metodlarla işlenmiş 3-5 dolar değerindeki bir kahve, sırf havasız tanklarda 2 gün bekletildiği için 10-15usd lerden pazarlanabiliyor. bu pazarlama bombardımanına, tüketici davranış örüntüsünün en baskın yönü olan "nadir olan değerlidir" ile "pahalı olan iyidir/güzeldir" algısı eklenince, sektöre bir anda; hipster imajı en büyük sermayesi olan, burnu büyük, herşeyin en iyisini, en doğrusunu ben bilirim, en mükemmelini ben yaparım diyen markalar doldu. Triple A'in ortaya çıkış motivasyonu, sektörün geldiği bu duruma duyduğumuz tepki olarak özetlenebilir. 


Bu şartlar altında, sahip olduğumuz bilgi ve birikimin önemli bir kısmını, son kullanıcının nitelikli ürün ile pazarlama harikası ürün arasındaki ayrımı sağlaması için kullanmak zorundayız. En pahalı kahve en iyi kahvedir algısı giderek yerleştirilirken, biz tersi istikamette fiyat/performans ürünleri sunmak için çaba harcayacağız. Bunu yaparken kaçınılmaz olarak kendi damak tadımız ve kendi doğrularımız işin içine girecektir ki, bence gerçek bir zanaat işinde bu kaçınılmadır. Bu noktada tek ümit edebileceğimiz bizim damak tadımızı ve doğrularımızı bizimle paylaşacak olan bir tüketici kitlesi ile buluşabilmek. 


Blogumuzdaki ilk paylaşım kaçınılmaz olarak biraz kendimizi tanıtmak ve derdimizi anlatmak içerlikli oldu. Fakat bundan sonrasında blogda, kendi marka serüvenimizin yanında tarafsız kahvesever bakış açısıyla kahve ve sektör hakkında fikirlerimizi paylaşmak, bazen de içimizi dökmek istiyoruz. Bu paylaşımların, kahve hobistlerinin ilgisini çekeceğini ümit ediyoruz. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere,


Sevgiler


Tuğrul

74 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page